3 Ağustos 2009 Pazartesi

Smirnoff Ice Arıyorum

Bugün, aradığım tatlardan bahsetmek aklıma geldiğinde yazımı kafamda şekillendirmeye başlamıştım. Bir kitaptan hatırladığım bir paragrafla başlayacaktım: Adam isimlerini bilmediği şarkılarda hüzünleniyordu, çünkü onları sevmiş olmasına rağmen bir daha dinleyemeyeceğini düşünüyordu.

Sanırım bu hatırladığım paragraf Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı (Livro de Desassossego) isimli kitabındandı. Bu yüzden kitaplığımdan 500 sayfalık kitabı çıkarıp bu küçük paragrafı aramaya koyuldum. Umutluydum çünkü kitapta sevdiğim kısımlara kağıtlar koymuştum. Bulamadım, bunun üstüne kitabı tekrar okumaya karar verdim. Sonuç olarak aradıklarımdan bahsetmek üzere oturduğum şu masadan yeni bir arayış içinde kalktım, arayışlarıma bir başkası daha eklenmiş oldu.

Şimdi konuma dönüyorum artık. Bazen müzik dinlerken hüzünlenmek aynı sebepten benim de başıma gelir. Radyoda bir şarkı çalar, çok keyif alırım. Bir yandan da sözlerinden adını bulmaya çalışırım tekrar dinleyebilmek için. Her zaman bulamam tabi. Şarkı bittiğinde onu kafamda bir süre daha yaşatmaya çalışırım. Bir gün yeniden karşılaşmayı umarım onunla.

Bazen de bir şeyden keyif alırken aklıma bile gelmez onu bir daha hissedip hissetmeyeceğim. Ona tekrar ihtiyaç duyduğumda anlarım artık ulaşılmaz olduğunu ve böylece ihtiyacım daha da artar. İşte şu anda anlatacağım tatlardan biri bu.

Kalabalık bir Noel yemeğiydi. (Bu da ne? Sen Noel yemeği mi yapıyorsun? demeyin, Kanada’da değişim öğrencisiyken yemiştim) Basit bir menü vardı; şarap, et ve ekmek. Orta pişmiş yumuşacık etin pembelikleri koyu sosuyla örtülüyordu. Bir parça et ve hemen sonrasındaki kırmızı şarap birlikte mükemmeldi. Şu an gözümün önünde bütün o gece. Hiç aklıma gelmemişti o anda o etten tekrar yiyip yemeyeceğim, umurumda bile değildi, keyifliydim. Sonra Türkiye’ye döndüm ve belki de o eti düşünerek restoranlarda hep soslu etler istedim. Bulamadığımda anladım onun artık ulaşılmaz olduğunu ve değeri daha da arttı benim için. Aklıma geldikçe hüzünlenirim onu bir daha yiyemeyeceğim için.

-Aman bunda ne var ki? Kanada’ya gittiğinde ev sahibini bulur, rica edersin. diyebilirsiniz ama bence söylesem bile hatırlamaz. Başkaları için o kadar önemli ve unutulmaz olmayabileceğini biliyorum o etin. İşte bu yüzden hatırlamayacağını düşünüyorum. O gecedeki keyif artık benim ulaşılmazlarımda. Hep arayacağım onu.

Aradığım tek keyif o gece değil tabi ki. Yine Kanada’dan bir özlemden bahsedeceğim. Bu sefer bir içeceğe olan özlem: SMIRNOFF ICE! Ben onu anlatmak için “gazoz kılıklı votka” diyorum. Votka ama öyle sizin bir şeyle karıştırmanıza gerek yok, alkol oranı yanlış hatırlamıyorsam %7. Bira içer gibi içiyordunuz, zaten bira gibi altılı pakette de satılıyordu. Ben baştan beri bira seven bir insan değildim. Bu yüzden Ice’la (artık kısaca Ice diyelim) tanıştığımda çok mutlu olmuştum. Partilerde hep onu içerdim. Ahhh ah!

Dönüşüme yakın fark etmiştim onunla Türkiye’de karşılaşamayacağımı ama elden ne gelir, dönmek zorundaydım. Şu an her yurtdışına çıkışımda içim kıpır kıpır olur onu görecek miyim diye. Birkaç sefer de karşılaştık zaten. Bulgaristan’da bazı şehirlerde buldum onu, heyecanla, neredeyse tutkuyla içtim. Arkadaşlarım da sürekli ondan bahsettiğim için merak ediyorlardı, onlarla içtik otel odamızda. Onlar için sadece bir içecekti tabi. “Aaa evet güzelmiş.” dediler, bazısı yarım bıraktı, inanamadım. Benim içinse artık içecekten fazlasıydı, geçmişti, aramanın keyfiydi, bulma umuduydu. Benim için birçok şey olmuştu anlayacağınız. Kanada’dan döneli 5 yıldan fazla oldu. Dün onu yine rüyamda gördüm. Bu yazıyı yazma nedenim de işte bu rüya:

Çayyolu’nda, bizim evin yakınlarında dolaşırken yeni bir bar açıldığını fark ediyorum. Adını gördüğümde biraz şaşırıyorum. Tunus Caddesi’ndeki Nada açılmış Çayyolu’na. İçeri giriyorum, henüz yeni yeni yerleşiyorlar. İşte tam o sırada bir şişe görüyorum. Şişenin üstünde “SMIRNOFF ICE” yazıyor. Bendeki heyecanı düşünün artık. “Gerçekten Smirnoff Ice mı var burada?” diye soruyorum. “Evet” diyorlar, “sadece 5 Lira” Hemen sevinçle bir bardak alıyorum.
Sabah kalktığımda çok mutlu bir rüya gördüğümü biliyordum ama rüya aklıma gelmiyordu. Smirnoff şişesi gördüğüm anda rüyamı hatırladım. Eve gelip abime anlattığımda cevabına çok şaşırdım: “Evet, Çayyolu’na Nada açıldı!”. Rüyamın ilk kısmı doğru yani, neden ikinci kısmı da olmasın? Şu an düşünüyorum, acaba bu kadar yakınıma gelmiş olabilir mi?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili arkadaşım;
Bu anlattığın duyguyu ben de yaşadım. İnsanlara yiyecek ve içeçekler gayet sıradan bir konu olarak gelebilir ama sen bazen ufak şeylere güzel anlamlar yüklersin. Bir çikolata parçası ama o "özel" olan tıpkı senin smirnof ice gbi sana bir çok şey anımsatır. Onu gördüğünde gözlerini kapatır o özlediğin geçmişi hissetmeye çalışırsın. İçinde hep bir daha olmayacak korkusu yer alır bu sırada. Aslında Aslında senin için Smirnoffu özel kılan geldiğin yerde bıraktığın anılardır. Smirnofuu bulacağını bilirsin de belki aynı kişileri bi daha nasıl bulacağını bilemezsin bazen bence canını sıkan da budur! Aramjaya devam et. Ben o aradıklarımı görmek için gözümü karartıp bir çok şey yaptım. Sen de devam et. İpin ucunu lütfen bırakma. Her şeyi anlamlı kılan sensin: içtiğini, yediğini, baktığını ve sevdiğini. Sen güzelsen, her şey güzelleşecektir. İçindeki göz güzel görsün. Umarım aradıklarını yine bulursun!!! Snm